30 Ağustos 2012 Perşembe

Olmadı Oldurmadılar

Maça iyi başladık. Kolay bir maç olmayacağını biliyorduk ama böyle oynarsak başarabilirdik. Derken orta sahada bir top kaybı. Ari bütün yarı sahamızı boş koşu yaparak geçti. Ceza sahasına girdi. Onu marke eden kimse yoktu. Mert'in hatası defansın beceriksizliği ile birleşince hiç yoktan bir gol yedik.

Golü yedikten sonra takımın düzeni dağıldı. Krasic'in sakatlanması erken bir değişikliğe gitmemize neden oldu. Bu değişiklik belki de Aykut Kocaman'ın tüm planlarını alt üst etti. Ama burada cevaplanması gereken bir soru var. Oyun planı bir değişiklik yüzünden bozulduysa yani oyun planı bir oyuncuya bağlıysa Aykut Kocaman neden Alex'i takımdan kesti?

İlerleyen dakikalarda üst üste o kadar çok pas hatası yaptık ki bir an sahadaki futbolcuların Fenerbahçe'nin profesyonel takımı olduğunu unuttuk. Özellikle Selçuk Şahin'in yaptığı sayısız pas hatası bizi çıldırttı. İlk yarıda çok etkili bir atağımız olmadı.

İkinci yarıya aynı onbirle başladık. İlk dakikalar biraz etkli olsak da bu oyun fazla sürmedi.Alex'in oyuna girmesi takımı ateşledi, canlandırdı. Pas trafiği düzenli hale geldi. Etkili ataklar ve şutlar gelişti. Sonunda bir duran toptan gol geldi.

Alex'in asistiyle Mehmet Topuz'un kafa golü: 1-1

Kalan dakikalarda savaştık, mücadele ettik ama hakemin aleyhimize verdiği kararlar; rakip oyuncuların yerden kalkmaması maçı kaybetmemize neden oldu.

Mehmet Topal'ın füzesi

Önümüzde uzun bir yol var. Hala 3 kulvarda mücadele ediyoruz. Çok fazla hata yapıyoruz. Bu hataları bir an önce çözmeliyiz. Belki bir iki transfer; belki birkaç ayrılık sorunları çözmeye yetecektir.

Nice güneşli günlere Fenerbahçe'm...

29 Ağustos 2012 Çarşamba

3 Temmuzun Rövanş Maçı Fenerbahçe-Spartak Moskova

Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, sevdalılar ve kocaman yürekli adamlar yalan bir senaryo yüzünden  365 gün kan ağladılar.

365 gün adalet aradılar. 

Cop yediler, biber gazı yediler.

İftiraya uğrayıp,  yaftalandılar.

Sevdiler... Çok sevdiler...

Asla vazgeçmediler. İnanmaktan, umut etmekten vazgeçmediler...

Kadınlar ve çocuklar tarih yazdılar.

Sevdalı adamlar destan yazdılar.

Silivri'de, Çağlayan Adliyesi'nde, Metris'te, Mabedimizde, Topuk Yaylası'nda ...

Üşüdüklerinde meşale yakarak ısındılar...

Fenerbahçe bayrağının gölgesinde güneşten korundular...

Direndiler. Direndiler...

365 gün korkutulmaya çalışıldılar. Sopalardan, cezalardan bahsettiler..

Yine vazgeçmediler...

Ve bugün... Bugün intikam günü.

Bugün içteki, dıştaki tüm düşmanlara gücümüzü gösterme günü.

Bugün yorgun savaşçıların zafer günü.

Bugün rövanş günü...









28 Ağustos 2012 Salı

Mr. Duracell Dirk Kuyt

3 Haziran 2012... Ntv Spor'da son dakika... Fenerbahçe Hollanda'lı yıldız Dirk Kuyt'la 1 Milyon Euro karşılığında 3 yıllık sözleşme imzaladı...

Tüm Fenerbahçe taraftarı çok sevinmiştik o an. Fenerbahçe'miz çok büyük bir oyuncuyu kadrosuna katmıştı nasıl sevinmeyelim? Onun oynayacağı futbolu görmek için sabırsızlanıyorduk.



21 Haziran 2012... Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadyumu... Kuyt'ın imza töreni.
"Kuyt Kuyt Kuyt Oley Oley Oley" Fenerium alt tribünü bütün Kadıköyü sallıyordu... Kuyt önce imzayı attı sonra, bugüne kadar çok büyük, çok değerli insanların giydiği o kutsal çubuklu formayı giyip tekrar sahaya geldi. Başladı şov yapmaya. Kuyt'la taraftar arasındaki ilk görüşte aşk.


Fenerbahçe Kariyeri... Kuyt için ilk 3 maç takıma adapte olması için yetti. Oynadığı dördüncü maçta Vaslui filelerini iki kez havalandırarak "İşte başlıyoruz" dedi. Attığı iki gol bize Romanya'da tur kapısını açtı. Oynadığı diğer maçlarda da gollerini atmaya devam etti.  Galatasaray'a, Elazığspor'a, Spartak Moskova'ya ve Gaziantepspor'a birer gol atarak 6 resmi maçta 6 gol atmış oldu. Ama biz onu gollerinden çok inancı, takımı ateşlemesi ve harcadığı emek için sevdik. Kuyt'a olan güvenimiz ve inancımız tam. O da artık aileden biri. 3 sene boyunca onunla çok büyük işler başaracağız.


Yukarıdaki resim başka bir blogdan alınmıştır


Kuyt ve arkadaşları için bir sonra ki hedef Spartak Moskova. Evimizde turu atlayıp içteki ve dıştaki tüm düşmanlara karşı kesin zaferimizi ilan edeceğiz. Haydi Kuyt! Haydi çocuklar! Haydi büyük Fenerbahçe'nin büyük taraftarı!

21 Ağustos 2012 Salı

Vamos Bien

Eğer bir taraftar grubuna katılmam gerekseydi Vamos Bien'e katılırdım. Çünkü:
  • Vamos Bien’li eşitlikten yanadır, hayatın her alanında olduğu gibi tribünlerde de hiyerarşiye karşıdır. Vamos Bien’li sarı-lacivert renk aşkıyla örgütlenmiş bütün taraftar gruplarını kardeş olarak görür.
  • Vamos Bien’li adaletten yanadır, haksızlığa boyun eğmeyendir. İsyancıdır… Haram zaferler yerine helal üzüntüleri tercih edendir.
  • Vamos Bien’li paraya değil emeğe ve yeteneğe itibar eder. Bu nedenle en pahalı olanı değil en iyi performans sergileyeni sahada terini son damlasına kadar akıtanı tercih eder.
  • Vamos Bien’li yalan haberle, yaygarayla, kavga, gürültüyle prim yapmaya çalışan, çıkar odaklarıyla iş birliği halinde kulüplerin içini karıştıran ya da onları yönetmeye çalışan medyaya ve medya mensuplarına karşıdır.
  • Vamos Bien’li tribünde şiddete karşıdır. Futbolun dostça rekabet olduğunu bilen Vamos Bien’li, toplumun liselerden başlayıp her alanına yayılan şiddetin gerçek nedenlerine eğilmeyip her konuda “bir terör” başlığı yaratma meraklılarına karşı olduğu gibi gündelik hayatın şiddetini tribünlere taşımak isteyenlere de karşıdır.
  • Vamos Bien’li cinsiyetçiliğe karşıdır. Kadınların da en az erkekler kadar takımını destekleme hakkını kabul eder. Kadınları tribünden uzaklaştıran her tür eylemin ve söylemin karşısındadır. Bu nedenle kadınları ve eşcinselleri aşağılayan her tür küfürün edilmesine karşıdır.
    Vamos Bien’li ırkçılığa ve şovenizme karşıdır. Bu nedenle Türkiye’deki siyahi futbolcuların “Türkiye’de tribünlerde ırkçılık yok” yanılsamalarına, Diyarbakırspor ile yapılan her maçın Kürtleri, Trabzon ya da Karadeniz takımları ile yapılan maçların Lazları, Eskişehirspor ile yapılanların Tatarları, Fransız takımları ile yapılanların Ermenileri, Yunan takımları ile yapılanların Rumları aşağılama ve hakaret vesilesi olmasına karşıdır.
  • Vamos Bien’li yoksulların dışlanmasına, yıllarını tribünden Fenerbahçe’sini ya da kendi kulübünü izlemeye ayırmış on binlerin pahalı bilet politikalarıyla tribünlerin dışında bırakılmasına karşıdır. Aynı zamanda stada gelme olanağı bulamayan on binlerin kendi sevdikleri takımı paralı kanallar aracılığıyla seyretmek zorunda bırakılmasına da karşıdır. Vamos Bien’li bütün spor karşılaşmalarının kamuya açık kanallarda gösterilmesini savunur.
  • Vamos Bien’li “izleyici”, “seyirci” ya da “müşteri” olmaya karşıdır. Vamos Bien’li taraftardır ve taraftar kültürünü yaşatmak isteyen herkesin yanındadır. Bu nedenle Vamos Bien’li en önemli değer olarak gördüğü takım formasının üzerinde özel şirketlerin reklamının alınmasına karşıdır.
  • Vamos Bien’li sponsorluk adı altında takımının isminin başına, sonuna, ortasına özel şirket isimlerinin konulmasına karşıdır. Sponsorluktan elde edilecek gelirin kulüp yönetimi, taraftar iş birliği içinde farklı kaynaklar yaratılarak çözümlenmesi gerektiğini savunur.
  • Vamos Bien’li taraftarların stadı bayram yerine çevirdikleri, sevdikleri renkleri destekledikleri, kendilerini ifade ettikleri pankart ve bayrakların asılmasına engel olan ve bu alanları reklam panolarıyla dolduran mülki amirliklere, özel şirketlere ve yönetimlere karşıdır.
  • Vamos Bien’li stada bayrak sopası sokulmamasına, deplasman seyircisi olmanın eziyet olmasına, stada deplasman seyircisinin alınmamasına, deplasman seyircisine uygulanan fahiş bilet fiyatlarına, karşıdır.
  • Vamos Bien’li tribüne güvenlik gerekçesiyle giren ama daha büyük bir güvensizlik ortamı yaratan polisin copuna, kalkanına, biber gazına, gaz bombasına, silahına, kelepçesine, saldırgan tutumuna karşıdır.
  • Vamos Bien’li merkezi hükümetin, mülki amirliklerin, yerel yönetimlerin, özel sermayenin çeşitli şirket gruplarının kendi çıkarları doğrultusunda başta futbol olmak üzere sporu kullanmalarına karşıdır.
  • Vamos Bien’li hangi kulüp olursa olsun karaborsayı teşvik ve organize edenlere ya da kulüp yönetimleri içinde bu yolla iktidar arayanlara, bu nedenle tribünlerde desteklenen şovenist mafyatik örgütlenmelere karşıdır.
  • ÇÜNKÜ;
  • Vamos Bien enternasyonalisttir, sarı-lacivert renge gönül veren herkestir. Lefter Küçükandonyanis’dir, Can Bartu’dur, Karnik Aslanyan’dır, Didi’dir, Dadcu’dur, Rapaiç’dir, Revivo’dur, Rıdvan’dır, Aykut’tur, Pierre Van Hooijdonk’dur, Alex de Souza’dır, Tuncay’dır, Anelka’dır, Appiah’dır ve adlarını sayamadığımız onlarca kişidir. Bu futbolcular milliyetleriyle değil futbol ülkesinin insanları olmasıyla kalbimizde taht kurmuştur. Bu nedenle FENERBAHÇE Türktür, Lazdır, Kürttür, Çerkezdir, Ermenidir, Rumdur, Yahudidir, Brezilyalıdır, Sırptır, Bosnalıdır, İsveçlidir kısaca halkların kardeşliğidir!…
  • Vamos Bien’li özgürdür, kimseye itaat ve biat etmez! Özgür düşüncesiyle kararını verir. Bu nedenle Vamos Bien’li katılımcı demokrasiyi destekler. Her Fenerbahçe taraftarının kongre üyesi olmasının ve yönetime aday olmasının koşullarının yaratılmasını destekler.
  • Vamos Bien’li emekten yanadır. Türkiye’de futbolcuların sadece üç büyüklerde oynayanlardan ibaret olmadığını, çeşitli liglerde binlerce futbolcunun bu meslekten ekmek yediğini bilir. Bu nedenle bu futbolcuların menajerler ve kulüp yönetimlerinin elinde bir köle gibi kullanılmasına karşıdır. Vamos Bien’li bütün futbol emekçilerinin örgütleneceği bir sendikal yapıyı destekler. Profesyonel Futbolcular Derneği’nin aktif hale getirilip, gerçek anlamda futbolcuları temsil etmesi gerektiğini savunur.
  • Vamos Bien’li demokrattır. Spor aleminin taraftar, sporcu, teknik yönetim, idari yönetim olarak bir bütün olduğunu bilir. Bu nedenle başta milyonlarca liralık bir bütçeye sahip olan Futbol Federasyonu olmak üzere spor federasyonlarının siyaset, mafya ve çıkar gruplarının rant alanı olmasına karşıdır. Vamos Bien’li milyonlarca insanı ilgilendiren sporları yöneten federasyonların genel kurulunun spor dünyasının bileşenlerinin en demokratik biçimde temsiline imkan verilecek tarzda değişmesinden yanadır.
  • Vamos Bien’li çevreye duyarlıdır. Spor kompleksi ve kulüp yardımı adı altında şehrin halk ve kent sağlığı açısından en güzel yerlerinin (Seyrantepe, Riva vs.) spekülasyona açılmasına buraların birer rant alanı olmasına karşıdır. Vamos Bien’li doğa ile uyumlu yapılan spor mekanlarını destekler.
  • Vamos Bien’li sadece futbolun değil tüm diğer amatör sporların da desteklenmesinden yanadır.
  • Vamos Bien’li tüm toplumun spor yarışmalarını izleyebileceği olanakların yaratılmasının yanı sıra tüm toplumun spor yapabileceği ortam ve olanaklarının yaratılmasından yanadır.
  • Vamos Bien’li sporun milliyetçiliğin besleneceği bir ortam değil uluslararası kardeşliğin pekiştirileceği bir ortam olmasını savunur.


16 Ağustos 2012 Perşembe

Bu Yaz Fenerbahçe İçin Ne Yaptım?

Benim için yaz 21 Haziranda değil; kısa kollu tişört giydiğim zaman başlar. Yani Nisan sonu ya da Mayıs başı gibi.

25 Mayıs Cuma yer Çağlayan Adliyesi... İstanbul trafiğinde 45 dakikalık yolu 2,5 saatte alarak Çağlayan'a varıyorum. Otobüsten indiğimde karşımda ellerinde silahla bekleyen polisler... Silahlarını birazdan bize doğrulturlar mı diye düşünüyorum... Merdivenden çıkıyorum, hızlıca yürüyorum ve o kalabalığı görüyorum. Daha da hızlı yürüyorum... Polis üstümü arıyor... Hadi git diyor... Hemen tezahürat yapanların arasına karışıyorum beraber bağırıyoruz: "Aziz Başkan, Aziz Başkan oley".

O gün Aziz Başkan'ı serbest bırakmadılar.



21 Haziran Perşembe yer Şükrü Saraçoğlu Stadyumu... Bir elimle atkı sallıyorum diğer elimle hiç tanımadağım birinin omuzuna tutunuyorum düşmemek için. Uzakta Ali Yıldırım, Kuyt, Kuyt'ın eşi, Tercüman Samet stadı turlayarak geliyorlar. Ve o anda başlıyoruz: "Kuyt, Kuyt, Kuyt, Oley, Oley, Oley"...

Kuyt o gün bir kez daha anlamıştı nasıl büyük bir kulübe  geldiğini...




















29 Haziran Cuma yer Evim... Çağlayan'a gitmek için son hazırlıklarımı yapıyorum. Son bir kez internetten bakayım yeni bir gelişme var mı diyorum ve kararın 2 Temmuz'da verileceğini öğreniyorum. Çağlayan'a gitmek için 3 daha beklemem gerekecek.  

2 Temmuz Pazartesi yer Çağlayan Adliyesi... Uykusuz bir şekilde sabah uyandım ve Çağlayan'a gittim. Çağlayan'daki o "Fener" sesiyle kendime geldim. Sonra birkaç dakika içinde ben de o coşkuya dahil oldum. Bağırıyoruz, coşuyoruz, eğleniyoruz ama heyecanımızı bastıramıyoruz. Heyecanlıyız çünkü tam 365 gün sonra başkanımızı bırakacaklar mı yoksa bu oyuna devam edecekler mi bilmiyoruz. Duruşmaya 1 saat ara veriliyor. Pankartların oraya gidip oturuyorum. Güneş tam tepede. Yanıyorum. Bildiğiniz bronzlaşıyorum. Sonra avukatlar içeri alınacak diyor birisi. Kalkıp gidiyorum. Biz tekrar başlıyoruz marşlar söylemeye. Biranda herkes bağırmaya başlıyor 2 saniye sanki her şey duruyor benim için anlıyorum ki Aziz Başkanı bıraktılar. Sevinçten çıldırıyoruz. Ve kavuşma anı için Metris'in yolunu tutuyoruz.



2 Temmuz Pazartesi yer Çağlayan-Metris hattı... Metrobüse biniyoruz. Ve hayatımın en güzel yolculuğu başlıyor. Şarkılar, marşlar susmuyor. Daha da coşkulu bir şekilde devam ediyor. Metrobüs kalabalık... Metrobüs duruyor Edirnekapı Şehitliği'nde inip tramvaya biniyoruz. Yol bize tuhaf tuhaf bakan insanlarla dolu. Herkes birbirine "Maça mı gidiyor bunlar?" diye soruyor. Tramvay beklerken birisi çatpat atmaya başlıyor. Yolculuk bitene kadar atmaya devam ediyor. Tramvayda insanlar bize yine uzaylıymışız gibi bakmaya devam ediyor.

Tramvaya bir tane yaşlı teyze biniyor.  "çocuklar" diyor "ben de  Fenerbahçeliyim bir yer verin." herkes teyzeyi alkışlamaya başlıyor... "Fenerbahçeli olmasan da yer veririz" diyoruz...

"İ.ne Trabzon olamazsın şampiyon" diyerek Karadeniz Mahallesinden geçiyoruz ve Metrise varıyoruz.

2 Temmuz Pazartesi yer Metris... Yorgun ve uykusuzum... Çok kalabalık... Başkanı bekliyoruz... Yaklaşık 2 saatlik bir beklemenin ardından Başkan çıkıyor... Başkanın eli sıkabilmek için kalabalığa hiç düşünmeden dalıyorum. İnsanları ite ite arabaya yaklaşıyorum. Ben arabaya yaklaştığımda başkan içeri girmişti. Başkan çıktı ya başka hiçbir şey önemli değildi. Ve o günden bir resim...

   
8 Temmuz Pazar yer İstanbul-Düzce Topuk Yaylası... Sabah erkenden kalkıp Kadıköy Eski Salı Pazarı alanına gittik. 2 kuzenimle beraber Fenerbahçe aşkıyla Düzce'ye 4 saatlik bir yolculuk yapacaktık. 49 nolu otobüsün gelmesini bekliyorduk.


Saat 1 gibi yolculuk başladı. Bizim otobüsün taraftar otobüsü olduğunu kimse anlayamazdı. Bütün yolculuk boyunca Ankara havası dinledik. Topuk Yaylasına birkaç kilometre kala otobüs durdu. Geri kalan yolu yürüyerek çıkmamız lazımdı. Yağmur ve sis vardı. Hazırlıksız yakalanmıştık. Otobüsten inip yürüdük. Antrenman alanına vardığımızda her taraf çok kalabalıktı. Sanki Saraçoğlundaydık. Uzun uğraşlar sonucu futbolculara yaklaştık. O an da kuzenim kamerasıyla çektiğim bazı resimler.
































Daha sonra etrafı biraz inceleyip otobüse döndük. Sonra İstanbul'a yolculuk başladı.

Topuk Yaylası gerçekten harika bir yer. Aziz Yıldrım'ın Fenerbahçe'ye kazandırdığı en büyük tesislerden biri. Bir kez daha sağ ol, varol Aziz Yıldırım...

Topuk Yaylasından sonra Fenerbahçe'yle ilgili hiçbir organizasyona katılmadım. Ama yaz bitmeden son bir maça gitmek istiyorum. Fırsat bulursam Spartak Moskova maçına gitmeyi planlıyorum..

2013 Model Fenerbahçe

Fenerbahçe yeni transferleriyle çok güçlü bir ekip oluşturdu. Ben de bu zenginliği kullanarak değişik formasyonlarla ve bazı oyuncuları değiştirerek kadrolar oluşturdum.

Klasik Alex'li 4-2-3-1

Aykut Kocaman'ın Alex'le oynattığı takım.



Alex'siz 4-2-3-1

Bu formasyonda Alex'siz oynayabilecek takım.

 

4-4-2







Geleceğin Panteri Mert Günok


Fenerbahçe'nin sadece 3 tane kalecisini hatırlıyorum. Rüştü, Volkan Babacan, Recep. Rüştü Barcelona'ya birinci kaleci olarak gidip üçüncü kalcei olarak dönmüştü. Fenerbahçe'ye döndüğünde formayı Volkan'a kaptıracağını anlayınca da birkaç sezon sonra Beşiktaş'a gitmişti. Recep ve Volkan Babacan şimdi ne yapıyorlar, yaşıyorlar mı onu bile bilmiyorum.
Rüştü, Volkan Babacan ve Recep... Kısacası 1 Volkan değiller.


Gelelim Volkan'a... 24 numaralı kaleci kazağı... Uzun saçları... Volkan'ı ilk gördüğüm zamanlar böyleydi.


Daha sonraki hatırlayışım "Schalke maçı... Bir geri pas... Volkan topa yakın... Volkan ayağından kaçırıyor... Kuranyi ve gol..." Volkan o gün o golü basit bir hatadan yemişti.

Yıllar sonra bir anı daha... "Sevilla maçı... İlk 10 dakikada Volkan'ın yediği 2 hatalı gol... Daniel Alves'in sevinci... Fenerbahçe ikinci yarıda iyi oyunla maçı penaltılara taşımıştı. Volkan 3 tane penaltı kurtarmıştı. Fenerbahçe çeyrek finaldeydi... Bravo Volkan..."
Volkan o günden sonra penaltı kurtarmaya devam etti. Ve şimdi tartışmasız Türkiye'nin en iyi kalecisi.


Ve şimdi "Trabzon'dayız. Penaltı... Topun başında Colman... Kalede oyuna yeni giren genç Mert dikkatli... Colman vuruyor... Mert kurtarıyor... Bravo Mert..."
Fenerbahçe Trabzon'u ikili averajla geçip şampiyon olmuştu. Eğer Mert o penaltıyı kurtarmasaydı Fenerbahçe şampiyon olamayacaktı...


Volkan şimdi canımız, panterimiz...

Mert gelecekte canımız, panterimiz olacak...

İnanıyorum...







Fenerbahçe'nin Hocası Aykut Kocaman

Kaç gündür Aykut Hoca’yla ilgili tartışmalar var. Aykut Hoca’ya destek olanlar kadar -belki daha da çok- köstek olanlar hatta yerden yere vuranlar var. Dalkavuk bir köşe yazarı “Fatih Terim’le Aykut Kocaman arasında Himalayalar var” diyor. Bağıra bağıra telefonda konuşan bir adam “Aykut -sanki babasının oğlu- futboldan anlamıyor mahvetti takımı” diyor. Eve geliyorum düşünüyorum. Bu adam gerçekten bu kadar kötü bir teknik adam mı?

Aykut Kocaman 1988-1996 seneleri arasında Fenerbahçe’de futbolculuk yapmış 215 maçta 140 gol atmıştır. Daha sonra Fenerbahçe’sinden kırgın bir şekilde ayrılmıştır.

Yıllar sonra Aziz Yıldırım tarafından Fenerbahçe’nin Sportif Direktörlüğüne getirilmiştir. 1 sene sonra Daum’un son maçta şampiyonluğu kaybetmesinin ardından görevden ayrılmasıyla teknik direktörlük koltuğunun en önemli adayı olmuştu. Ve Aziz Yıldırım’ın ona olan güveniyle o koltuğa oturmuştur.
Görevinin başlarında çoğu taraftar gibi ben de ona pek güvenmiyordum. Önce Şampiyonlar Ligi’nden sonra da UEFA Avrupa Ligi’nden elenmemiz büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Aykut Kocaman’a olan güvenimiz nerdeyse kalmamıştı. O dönemlerde Aziz Yıldırım açıklamalarıyla Aykut Hoca’nın arkasında olduğunu yineliyordu. Ligin ilk yarısı gelen istikrarsız sonuçlar, Trabzonspor’la aramızdaki 9 puan fark ve Yeni Malatyaspor yenilgisi sabrımızı taşırmıştı. Takıma güveniyorduk ama  Aziz Yıldırım’ın Aykut Kocaman’ı neden hala görevde tuttuğunu anlamıyorduk.

Fenerbahçe devre arası kampını Antalya’da yapıyordu. Antalya’da bir grup taraftarın Fenerbahçe kafilesini tezahüratlarla karşılaması tüm camiada bir kenetlenme duygusu oluşturmuştu. O bir grup taraftar bence şampiyonluk ve 3 Temmuz sürecindeki birliğimizin gizli kahramanlarıydı. Devre arası transfer yapmadık. Aykut Hoca medya tarafından “sorunlu” olarak lanse edilen futbolcularımızı kazanmıştı.
2. devre bomba gibi bir Fenerbahçe vardı. Önüne geleni deviren, en zor denilen maçları kazanan bir Fenerbahçe vardı. Aykut Kocaman’ın öğrencileri -o uğruna hayatımızı feda ederiz dediğimiz adamlar- 18 maçın 17’sini kazanıp birinde berabere kalmıştı. Ve son maçta 9 puan arkasından geldiğimiz Trabzonspor’u ikili averajla geçerek şampiyon olmuştuk.

Aykut Kocaman bir daha asla kolay kolay yenilmeyecek bir takım yaratmıştı.
Bir sabah uyandığımızda hiçbir Fenerbahçe’linin asla unutamayacağı olayların başlaması ne Aykut Kocaman’ı ne de öğrencilerini etkilemişti. Takım eskisi kadar güçlüydü. Aykut Kocaman da eskisi gibiydi beyazlamış saçları dışında.

Her şeye rağmen (basına, UEFA sopasına (!), TFF’ye, içerdeki düşmanlara) takım Şampiyonlar Ligi’ne hazırlanıyordu. Şampiyonlar Ligi kuralarına bir gün kala el birliğiyle men edildik. Ayrılıklar yaşadık. Futbolcularımızı havalimanlarında ağlayarak uğurladık. Ama yıkılmadık.
Lig başladı. Her maç öncesi alacağımız cezalar (!) konuşuldu. Oyunlar, planlar, senaryolar…
Ne Aykut Hoca vazgeçti ne de öğrencileri. Umutlarımızı son haftaya kadar taşıdık. 2 kupa alacaktık. Yine oyunlar, senaryolar, planlar… Lig şampiyonu olamadık. Coplandık, biber gazı yedik pes etmedik. 30 senedir alamadığımız Türkiye Kupasını aldık.

Aykut Kocaman… Müthiş bir futbolculuk kariyeri. Teknik direktörlüğünde 1 şampiyonluk, 1 lig kupası. 1 son dakikada kaçan şampiyonluk.

Aykut Kocaman… Rakibe saygısından sevinmeyen, beyefendiliğinden ödün vermeyen adam gibi adam.

Aykut Kocaman… Fenerbahçe’nin futbolcusu. Fenerbahçe’nin teknik direktörü.