Aziz Yıldırım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Aziz Yıldırım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ocak 2013 Çarşamba

Kaybolmuş Güven

Duyguların en kuvvetlisinin inanç olduğuna inanırım. İnanç temeldir. Sonra da güven gelir. Güven de inanca bağlıdır.

Ben Fenerbahçe'yi yönetenlere olan inancımı ve güvenimi malum sebeplerden dolayı kaybettim. Bu duygular sarsılmaz değildir ve sarsılması bu duyguların hiç olmadığına delil değildir. Bu duyguların kaybedilmesi geri kazanılmayacak olduğuna da delil değildir ancak bu benim için geçerli değildir.

Yukarıda çok fazla "değil" kullandım. Bunların hepsi olumsuz anlam taşımıyor, okumayı bilene.

Neden böyle bir yazı yazdığıma gelirsek:

  1. Fenerbahçe şu an hiçbir yarıştan kopmuş değil ancak güven vermiyor,
  2. Birçok taraftar aylar önce uğruna coplandığımız, biber gazı yediğimiz adamı artık istemiyor, onu bir diktatör olarak görüyor ve O'na güvenmiyor.
  3. Aykut Kocaman'ı istifasından vazgeçirenler bile içten içe "acaba hata mı yaptık?" diye düşünüyor, kendi kararlarına ve hocalarına güvenmiyor.
  4. Taraftar oyunculara güvenmiyor. Eskiden baş tacımız olan oyuncular bile "ruhsuzluk" ile suçlanıyor.
  5. Devre arasında transfer yapmayarak şampiyonluk yolunda çok büyük adımlar atan takım kendi oyuncularına güvenmediği için dört gözle transfer bekliyor. 
  6. Taraftar bölünmüş durumda. Birbirini "irlandalı" diye yaftalıyor. Birbirlerinin Fenerbahçe sevgisine güvenmiyor.
Bu yazıyı olan durumu göstermek amacıyla yazıyorum.

Umarım hep birlikte kaybettiğimiz güveni, yine hep birlikte geri getirebiliriz.

20 Aralık 2012 Perşembe

Susmayın

Ey Aziz Yıldırım susma.

Büyük Fenerbahçe taraftarı susma.

Teknik direktör, antrenörler susmayın.

Oyuncular susmayın.

Ve vicdanı olan insanlar susmayın.

Gürültü yapın. Bağırın. Sövün. Vurun. Kırın. Parçalayın. Ama susmayın.

Çünkü sustukça üzerimizden silindir gibi geçtiler.

Direnmedik mi? Direndik. Coplanmadık mı? Coplandık. Biber gazı yemedik mi? Yedik. TOMA'ya kafa atmadık mı atık.

Ama bitmedi oyunları. Çünkü bizler bağırırken sizler susuyordunuz. Sizler sustukça hepimiz eziliyorduk.

Yetmedi mi oyunlar, düzenler, çarklar?

Eğer biraz olsun vicdanınız varsa susmayın.

16 Ağustos 2012 Perşembe

Bu Yaz Fenerbahçe İçin Ne Yaptım?

Benim için yaz 21 Haziranda değil; kısa kollu tişört giydiğim zaman başlar. Yani Nisan sonu ya da Mayıs başı gibi.

25 Mayıs Cuma yer Çağlayan Adliyesi... İstanbul trafiğinde 45 dakikalık yolu 2,5 saatte alarak Çağlayan'a varıyorum. Otobüsten indiğimde karşımda ellerinde silahla bekleyen polisler... Silahlarını birazdan bize doğrulturlar mı diye düşünüyorum... Merdivenden çıkıyorum, hızlıca yürüyorum ve o kalabalığı görüyorum. Daha da hızlı yürüyorum... Polis üstümü arıyor... Hadi git diyor... Hemen tezahürat yapanların arasına karışıyorum beraber bağırıyoruz: "Aziz Başkan, Aziz Başkan oley".

O gün Aziz Başkan'ı serbest bırakmadılar.



21 Haziran Perşembe yer Şükrü Saraçoğlu Stadyumu... Bir elimle atkı sallıyorum diğer elimle hiç tanımadağım birinin omuzuna tutunuyorum düşmemek için. Uzakta Ali Yıldırım, Kuyt, Kuyt'ın eşi, Tercüman Samet stadı turlayarak geliyorlar. Ve o anda başlıyoruz: "Kuyt, Kuyt, Kuyt, Oley, Oley, Oley"...

Kuyt o gün bir kez daha anlamıştı nasıl büyük bir kulübe  geldiğini...




















29 Haziran Cuma yer Evim... Çağlayan'a gitmek için son hazırlıklarımı yapıyorum. Son bir kez internetten bakayım yeni bir gelişme var mı diyorum ve kararın 2 Temmuz'da verileceğini öğreniyorum. Çağlayan'a gitmek için 3 daha beklemem gerekecek.  

2 Temmuz Pazartesi yer Çağlayan Adliyesi... Uykusuz bir şekilde sabah uyandım ve Çağlayan'a gittim. Çağlayan'daki o "Fener" sesiyle kendime geldim. Sonra birkaç dakika içinde ben de o coşkuya dahil oldum. Bağırıyoruz, coşuyoruz, eğleniyoruz ama heyecanımızı bastıramıyoruz. Heyecanlıyız çünkü tam 365 gün sonra başkanımızı bırakacaklar mı yoksa bu oyuna devam edecekler mi bilmiyoruz. Duruşmaya 1 saat ara veriliyor. Pankartların oraya gidip oturuyorum. Güneş tam tepede. Yanıyorum. Bildiğiniz bronzlaşıyorum. Sonra avukatlar içeri alınacak diyor birisi. Kalkıp gidiyorum. Biz tekrar başlıyoruz marşlar söylemeye. Biranda herkes bağırmaya başlıyor 2 saniye sanki her şey duruyor benim için anlıyorum ki Aziz Başkanı bıraktılar. Sevinçten çıldırıyoruz. Ve kavuşma anı için Metris'in yolunu tutuyoruz.



2 Temmuz Pazartesi yer Çağlayan-Metris hattı... Metrobüse biniyoruz. Ve hayatımın en güzel yolculuğu başlıyor. Şarkılar, marşlar susmuyor. Daha da coşkulu bir şekilde devam ediyor. Metrobüs kalabalık... Metrobüs duruyor Edirnekapı Şehitliği'nde inip tramvaya biniyoruz. Yol bize tuhaf tuhaf bakan insanlarla dolu. Herkes birbirine "Maça mı gidiyor bunlar?" diye soruyor. Tramvay beklerken birisi çatpat atmaya başlıyor. Yolculuk bitene kadar atmaya devam ediyor. Tramvayda insanlar bize yine uzaylıymışız gibi bakmaya devam ediyor.

Tramvaya bir tane yaşlı teyze biniyor.  "çocuklar" diyor "ben de  Fenerbahçeliyim bir yer verin." herkes teyzeyi alkışlamaya başlıyor... "Fenerbahçeli olmasan da yer veririz" diyoruz...

"İ.ne Trabzon olamazsın şampiyon" diyerek Karadeniz Mahallesinden geçiyoruz ve Metrise varıyoruz.

2 Temmuz Pazartesi yer Metris... Yorgun ve uykusuzum... Çok kalabalık... Başkanı bekliyoruz... Yaklaşık 2 saatlik bir beklemenin ardından Başkan çıkıyor... Başkanın eli sıkabilmek için kalabalığa hiç düşünmeden dalıyorum. İnsanları ite ite arabaya yaklaşıyorum. Ben arabaya yaklaştığımda başkan içeri girmişti. Başkan çıktı ya başka hiçbir şey önemli değildi. Ve o günden bir resim...

   
8 Temmuz Pazar yer İstanbul-Düzce Topuk Yaylası... Sabah erkenden kalkıp Kadıköy Eski Salı Pazarı alanına gittik. 2 kuzenimle beraber Fenerbahçe aşkıyla Düzce'ye 4 saatlik bir yolculuk yapacaktık. 49 nolu otobüsün gelmesini bekliyorduk.


Saat 1 gibi yolculuk başladı. Bizim otobüsün taraftar otobüsü olduğunu kimse anlayamazdı. Bütün yolculuk boyunca Ankara havası dinledik. Topuk Yaylasına birkaç kilometre kala otobüs durdu. Geri kalan yolu yürüyerek çıkmamız lazımdı. Yağmur ve sis vardı. Hazırlıksız yakalanmıştık. Otobüsten inip yürüdük. Antrenman alanına vardığımızda her taraf çok kalabalıktı. Sanki Saraçoğlundaydık. Uzun uğraşlar sonucu futbolculara yaklaştık. O an da kuzenim kamerasıyla çektiğim bazı resimler.
































Daha sonra etrafı biraz inceleyip otobüse döndük. Sonra İstanbul'a yolculuk başladı.

Topuk Yaylası gerçekten harika bir yer. Aziz Yıldrım'ın Fenerbahçe'ye kazandırdığı en büyük tesislerden biri. Bir kez daha sağ ol, varol Aziz Yıldırım...

Topuk Yaylasından sonra Fenerbahçe'yle ilgili hiçbir organizasyona katılmadım. Ama yaz bitmeden son bir maça gitmek istiyorum. Fırsat bulursam Spartak Moskova maçına gitmeyi planlıyorum..