Fenerbahçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fenerbahçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Aralık 2012 Perşembe

Susmayın

Ey Aziz Yıldırım susma.

Büyük Fenerbahçe taraftarı susma.

Teknik direktör, antrenörler susmayın.

Oyuncular susmayın.

Ve vicdanı olan insanlar susmayın.

Gürültü yapın. Bağırın. Sövün. Vurun. Kırın. Parçalayın. Ama susmayın.

Çünkü sustukça üzerimizden silindir gibi geçtiler.

Direnmedik mi? Direndik. Coplanmadık mı? Coplandık. Biber gazı yemedik mi? Yedik. TOMA'ya kafa atmadık mı atık.

Ama bitmedi oyunları. Çünkü bizler bağırırken sizler susuyordunuz. Sizler sustukça hepimiz eziliyorduk.

Yetmedi mi oyunlar, düzenler, çarklar?

Eğer biraz olsun vicdanınız varsa susmayın.

14 Aralık 2012 Cuma

Umut

Spartak Moskova maçında Alex oyuna girerken
Bir blogda gezinirken bu fotoğrafa rastladım. Aklıma o anki ruh halim geldi.

Spartak Moskova ile yaptığımız ikinci maçtı. Maç hakkındaki değerlendirmem için tıklayın. Selçuk Şahin'in belki de kariyerinde oynadığı en kötü maçtı. Aykut Kocaman onu 65 dakika oyunda tuttu. Ve en nihayetinde kendi egosunu yenip Alex'i oyuna aldı.

Alex'i oyuna almasıyla taraftarın içinde bir umut ışığı doğdu. Sevinç çığlıkları atıyorduk. 1-0 geride olmamıza rağmen sanki maçı kazanmış gibi seviniyorduk. Çünkü Alex'e güveniyorduk ve Alex'e güvenmekte haklıydık. Çünkü Kaptan hiçbir zaman bizi yarı yolda bırakmadı. Oynadığı her maç bize güven verirdi, rakiplere korku salardı.

Alex Galatasaray maçında frikik kullanırken

Ancak o günler geride kaldı. Kaptanı gemisinden, Fenerbahçesinden, gönderdiler. Bundan böyle taraftar diken üstünde; rakipler ise daha rahat. Rakipler yatıp kalkıp Aziz ve Ali Yıldırım'a dua etsinler.

7 Aralık 2012 Cuma

Hazırlıksız Yakalandık

Fenerbahçe daha önceden grup liderliğini garantilediği için maça yedek ağırlıklı bir kadroyla çıktı. Uzun sezon maratonunda, az forma şansı bulan oyuncular için eşsiz bir şanstı ancak takım geneline bakılırsa bu şansı teptiler.

Fenerbahçe - B. Mönchengladbach maçı ilk 11'i
Mert Günok, defansın hatalarının bedelini kalesinde gördü. Moralini bozmaması lazım. Taraftar O'na sonuna kadar güveniyor. Mert'le ilgli daha önce yazdığım yazı için tıklayın.

Serdar - Egemen - Özgür - Orhan, birbirleriyle uyumsuz olmaları ve maç eksikleri nedeniyle sürekli hata yaptılar. Sezon içinde kadroda kendilerine yer bulmak istiyorlarsa her zaman hazır olmaları gerekiyor.

Stoch, eski günlerine dönebilmesi için; kendine gelebilmesi için bir gol atması yetecektir. Şeytanın bacağını kırması gerekiyor. Dün oyundan çıkarken verdiği tepki aslında kendisineydi.

Krasic, fizik gücü günden güne artıyor. Maç eksikliklerini şimdilik ancak yedek olarak giderebilir. Çabalaması iyi. İkinci devre kadronun vazgeçilmezi de olabilir, istenmeyen adam da. Her şey ona bağlı.

Bienvenü, çok kötü bir performans sergiledi. Yetenekleri de sınırlı bir futbolcu. Fenerbahçe'de tutunması zor.

Recep Niyaz, ondan yüksek beklentilerin olduğunun farkında buna yönelik oynaması lazım. Tek pasların yerini zamanla güven dolu vuruşlar alacaktır.

6 Aralık 2012 Perşembe

Muhtemel Rakipler


1. Torba

Fenerbahçe
Liverpool
Viktoria Plzen
Bordeaux 
Steaua Bükreş
Dnipro
Rubin, 
Lyon, 
Metalist Kharkiv
Chelsea
Cluj
Olympiacos
Benfica 

2. Torba
Anzhi
Atletico Madrid
Borussia Mönchen Gladbach
Newcastle United
Stuttgart
Napoli
Inter, 
Sparta Prag,
Bayer Leverkusen
Zenit
BATE Borisov
Dinamo Kiev
Ajax



1 Aralık 2012 Cumartesi

Alex Sonrası Fenerbahçe

Bu yazıda sadece, Alex'ten sonra saha içinde değişen şeylerden bahsedeceğim. İşin duygusal boyutuna girersek çıkamayız.

Alex gittikten sonra herkes Fenerbahçe çift forvet oynar diye düşünüyordu. Çünkü Aykut Kocaman'ın en büyük hayali olan Alex'siz sistemin; çift forvete dayalı olacağını tahmin ediyorduk. Yanıldık...

Fenerbahçe Alex'ten sonra 4-2-3-1 oynamaya devam etti. Kadro genellikle şöyleydi:

Alex'siz 4-2-3-1 formasyonu

Bu kadro Aykut Kocaman'ın tüm isteklerini karşılıyordu. Çünkü bu takım: Alex'siz, koşan, gerektiğinde baskı yapan, maç sonlarında, rakip kim olursa olsun geriye yaslanan bir takım.

Önde basması, pas yapması, koşması, savaşması bu takımı diğer kadrolardan ayıran özellikleriydi.

Bu kadronun olumsuz yanı maç içinde çok dağınık olması. Sow ve Kuyt'ın sürekli yer değiştirmesi sadece rakibin değil kendi takım arkadaşlarının da kafasını karıştırıyor. Ancak zamanla, takım birbirine alıştıkça bu gibi hatalar azalacaktır. Bir diğer olumsuz yanı ise yaratıcı oyuncunun olmaması. Kapalı savunmaları her zaman savaşarak açamayabilirsiniz. Bu nedenle son günlerde 10 numarada oynayabilen isimler sıkça gündeme gelir oldu.

Alex'siz Fenerbahçe'de saha içinde bir lider yok. Antalyaspor, Eskişehirspor gibi maçlarda soyunma odasına gitmeden, takımı saha içinde toparlayacak bir oyuncu yok. Volkan kale sahasından olaylara en fazla ne kadar müdahale edebilir bu da ayrı bir soru işareti.

Alex'ten sonra duran toplarda Fenerbahçe öngörülen sıkıntıyı yaşamadı. Alex'le Gökhan'ın kornerlerdeki ön direk organizasyonuna devam edildi. Bu sayede goller gelmeye devam ediyor.

Alex'siz Fenerbahçe'de bence en şanssız isim Sezer Öztürk. Çünkü eğer Alex'le biraz daha fazla oynayabilseydi Ondan öğreneceği çok şey vardı.

Son olarak Alex'siz Fenerbahçe'de benim ilgimi çeken tek şey sahadaki çubuklu forma.

17 Kasım 2012 Cumartesi

3 Temmuz 1 Ekim ve Bugün

Bir sabah aldığım mesajdan sonra Fenerbahçelilik kaderim değişti. Fenerbahçe’yi pasif desteklerdim. Etliye sütlüye karışmazdım. Ama 3 Temmuz’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olamazdı, olmamalıydı. Safları sıklaştırma zamanıydı. En kral Fenerbahçeli olanlar bile sırtını dönerken, kahpeler arkamızdan oyun çevirirken, işlemediğimiz suçlardan yargılanırken evimde oturamazdım… Oturmadım da. Fenerbahçe nerdeyse ben de oradaydım. Aklım, fikrim, gücüm, kuvvetim Fenerbahçe içindi. Çok tepki çektim. “Abartıyorsun” dediler. “Fenerbahçe sana ne veriyor” dediler. Vazgeçiremediler. Fenerbahçeli olarak üzerime düşeni yapmaya çalıştım. Ve 365 gün sonra 2 Temmuz sabahı Metris’te, başkanı beklerken, yorgunken, son bir güçle her şeyin bittiğini gözümle görmeyi beklerken tüm oyunların biteceğini düşünüyordum. Ama öyle olmadı.

Oyunlar bitmedi. Baskı hala üzerimizdeydi. Hakem hataları bitmemişti. (Bkz: Süper Kupa maçı)
Sonra kötü sonuçlar bizi birbirimize düşürdü. Kaptanımı, canımı, yolladılar. Kızgındım, nefret kapladı içimi. “Papaza kızıp oruç bozmak” diye bir söz vardır. Heralde durumumu en iyi bu söz anlatır. İster istemez uzaklaştım sevdamdan. Gitmedi ayaklarım Kadıköy’e.

Ama gün yine safları sıklaştıma günü. Ne oyunlar bitti ne de kahpelikler. Kim ne derse desin böyle bir günde sevdama sahip çıkmak benim Fenerbahçelilik görevimdir.

Biz varken Fenerbahçe yıkılmaz.

Sezer Öztürk

Uzun zaman sonra yazı yazmaya karar verdim. Sezer'le ilgili yazacaktım. Ama buna gerek yok. Sadece şu iki videoyu izleyin yeter.


21 Eylül 2012 Cuma

Kazanılan Maçı Kaybetmek

Maç 90 dakika... Top yuvarlak...

Fenerbahçe 57. dakikada maçı kazandı. Ama maç 57. dakikada bitmedi. Çünkü maç 90 dakika. Ve Fenerbahçe bu maçı son 23 dakikada kaybetti.



Aslında her şey güzel başlamıştı gibi bir klişeyle söze başlayalım. Taraftar harikaydı. Kadıköy tıpkı cehennem gibiydi. Maça kontrollü başladık. İlk dakikalarda Volkan çataldan bir top çıkardı ki o topu her kaleci çıkaramaz. İlerleyen dakikalarda Hasan Ali - Caner paslaşmasından bir gol geldi.

Caner Erkin'in golü: 1-0

28. dakikada gelen gol hepimizi biraz rahatlattı. İlk yarının sonuna kadar top orta sahada ve bizim hakimiyetimizdeydi.

Fubolcuların gol sevinci


İkinci yarı Fenerbahçe kontrollü ve tutuk başladı. Derken 57. dakikada Mehmet Topuz'un ortasına Kaptan Alex harika bir şekilde kafa vurarak golü atıyordu. "Piyango" gibi bir goldü.

Alex'in golü: 2-0 (Alex'in Fenerbahçe formasıyla attığı son gol)

Golden sonra taraftar iyice çoştu. Kadıköy cehenneminde meşaleler yandı. Marşlar söylenmeye başladı.

Fenerbahçe Tribünleri - 1

Fenerbahçe Tribünleri -2


Tam rahatladık, ipleri elimize aldık derken bir değişiklik ve sonrasında bir değişiklik daha bütün maçın kaderi değişti.

Baroni ve Bienvenü oyuna girdikten sonra topu ileriye taşıyamadık. Ayağımızdaki topu tutamadık. Ve son 10 dakikada 2 gol yiyerek kazandığımız maçı kaybettik.

Aykut Kocaman'ın değişikliklerdeki ve Avrupa'daki başarısızlığı devam etti. Umarız daha fazla devam etmez.

8 Eylül 2012 Cumartesi

Fenerli Emre

Emre'nin ismini ilk Fifa 2002 oynarken görmüştüm. İnter'de oynuyordu o zamanlar. Televizyonda ne zaman İnter maçı görsem gözüm hemen Emre'yi arardı. Nasıl oynadığını, hatta yüzünü merak ediyorum. Çocuktum, daha önce hiç görmemiştim.

 
Sonra Emre Newcastle United'a gitti. Fenerbahçe onu transfer etmek için girişimlerde bulunmuştu ama sonuç alınamamıştı. O zamanlar Emre'nin Avrupa'ya gitmeden önce Galatasaray'da oynadığını yeni öğrenmiştim. Hayallerim yıkılmıştı. Fenerbahçe'ye gelmemesinin isabet olduğunu düşünmüştüm.

Emre İngiltere'den daha sonra Türkiye'de de yaşayacağı aynı şeyler yüzünden ayrıldı. Defalarca ırkçılık yaptığı iddia edildi ama hepsi asılsız çıktı. İngiltereliler Emre'yi eminim ırkçılık ile değil de bu frikik golüyle hatırlıyordur:

Emre'nin Newcatle formasıyla Sunderland'e attığı gol



Ve Emre nihayet Fenerbahçe'deydi. Aziz Yıldırım her transfer döneminde onu Fenerbahçe'ye getirmek istemiş ama bu ancak Temmuz 2008'de mümkün olmuştu. 4 milyon Euro gibi bir bonservis bedeliyle Fenerbahçe'ye transfer olmuştu.

İlk sezon tam olarak kendini gösteremese de daha sonralarda takımın göz bebeği, vazgeçilmezi olmuştu. Özellikle biz taraftar onu kendimizden biri gibi görüyorduk. Bazen agresif, bazen deli dolu olması onu çok sevmemizi sağlıyordu.

Gelir gelmez ikinci kaptan olmuştu. İkinci sezonunda ligin en değerli oyuncusu seçilmişti. Uzaktan attığı goller, yaptığı asistler, takımın en çok koşan oyuncusu olması kazandığımız kupalarda, son maçta kaybettiğimiz şampiyonluklarda onun katkısının ne kadar büyük olduğunun kanıtıydı. İşte gollerinden birkaçı:

Emre'nin Bucaspor'a attığı gol
Emre'nin Gençlerbirliği'ne attığı gol
Emre'nin Trabzonspor'a attığı gol

Emre gittiği her deplasmanda ıslıklandı, küfür yedi, basın yerden yere vurdu, ırkçılıkla suçlandı. En sonunda dayanamadı ve aşkını, Fenerbahçe'sini bırakıp Atletico Madrid'e gitti. Yeni takımında ve tüm hayatında başarılar Emre Belözoğlu.

Sen her zaman Fenerli Emre olarak kalacaksın.

Emre'nin Fenerbahçe sevgisi



30 Ağustos 2012 Perşembe

Olmadı Oldurmadılar

Maça iyi başladık. Kolay bir maç olmayacağını biliyorduk ama böyle oynarsak başarabilirdik. Derken orta sahada bir top kaybı. Ari bütün yarı sahamızı boş koşu yaparak geçti. Ceza sahasına girdi. Onu marke eden kimse yoktu. Mert'in hatası defansın beceriksizliği ile birleşince hiç yoktan bir gol yedik.

Golü yedikten sonra takımın düzeni dağıldı. Krasic'in sakatlanması erken bir değişikliğe gitmemize neden oldu. Bu değişiklik belki de Aykut Kocaman'ın tüm planlarını alt üst etti. Ama burada cevaplanması gereken bir soru var. Oyun planı bir değişiklik yüzünden bozulduysa yani oyun planı bir oyuncuya bağlıysa Aykut Kocaman neden Alex'i takımdan kesti?

İlerleyen dakikalarda üst üste o kadar çok pas hatası yaptık ki bir an sahadaki futbolcuların Fenerbahçe'nin profesyonel takımı olduğunu unuttuk. Özellikle Selçuk Şahin'in yaptığı sayısız pas hatası bizi çıldırttı. İlk yarıda çok etkili bir atağımız olmadı.

İkinci yarıya aynı onbirle başladık. İlk dakikalar biraz etkli olsak da bu oyun fazla sürmedi.Alex'in oyuna girmesi takımı ateşledi, canlandırdı. Pas trafiği düzenli hale geldi. Etkili ataklar ve şutlar gelişti. Sonunda bir duran toptan gol geldi.

Alex'in asistiyle Mehmet Topuz'un kafa golü: 1-1

Kalan dakikalarda savaştık, mücadele ettik ama hakemin aleyhimize verdiği kararlar; rakip oyuncuların yerden kalkmaması maçı kaybetmemize neden oldu.

Mehmet Topal'ın füzesi

Önümüzde uzun bir yol var. Hala 3 kulvarda mücadele ediyoruz. Çok fazla hata yapıyoruz. Bu hataları bir an önce çözmeliyiz. Belki bir iki transfer; belki birkaç ayrılık sorunları çözmeye yetecektir.

Nice güneşli günlere Fenerbahçe'm...

29 Ağustos 2012 Çarşamba

3 Temmuzun Rövanş Maçı Fenerbahçe-Spartak Moskova

Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, sevdalılar ve kocaman yürekli adamlar yalan bir senaryo yüzünden  365 gün kan ağladılar.

365 gün adalet aradılar. 

Cop yediler, biber gazı yediler.

İftiraya uğrayıp,  yaftalandılar.

Sevdiler... Çok sevdiler...

Asla vazgeçmediler. İnanmaktan, umut etmekten vazgeçmediler...

Kadınlar ve çocuklar tarih yazdılar.

Sevdalı adamlar destan yazdılar.

Silivri'de, Çağlayan Adliyesi'nde, Metris'te, Mabedimizde, Topuk Yaylası'nda ...

Üşüdüklerinde meşale yakarak ısındılar...

Fenerbahçe bayrağının gölgesinde güneşten korundular...

Direndiler. Direndiler...

365 gün korkutulmaya çalışıldılar. Sopalardan, cezalardan bahsettiler..

Yine vazgeçmediler...

Ve bugün... Bugün intikam günü.

Bugün içteki, dıştaki tüm düşmanlara gücümüzü gösterme günü.

Bugün yorgun savaşçıların zafer günü.

Bugün rövanş günü...









28 Ağustos 2012 Salı

Mr. Duracell Dirk Kuyt

3 Haziran 2012... Ntv Spor'da son dakika... Fenerbahçe Hollanda'lı yıldız Dirk Kuyt'la 1 Milyon Euro karşılığında 3 yıllık sözleşme imzaladı...

Tüm Fenerbahçe taraftarı çok sevinmiştik o an. Fenerbahçe'miz çok büyük bir oyuncuyu kadrosuna katmıştı nasıl sevinmeyelim? Onun oynayacağı futbolu görmek için sabırsızlanıyorduk.



21 Haziran 2012... Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadyumu... Kuyt'ın imza töreni.
"Kuyt Kuyt Kuyt Oley Oley Oley" Fenerium alt tribünü bütün Kadıköyü sallıyordu... Kuyt önce imzayı attı sonra, bugüne kadar çok büyük, çok değerli insanların giydiği o kutsal çubuklu formayı giyip tekrar sahaya geldi. Başladı şov yapmaya. Kuyt'la taraftar arasındaki ilk görüşte aşk.


Fenerbahçe Kariyeri... Kuyt için ilk 3 maç takıma adapte olması için yetti. Oynadığı dördüncü maçta Vaslui filelerini iki kez havalandırarak "İşte başlıyoruz" dedi. Attığı iki gol bize Romanya'da tur kapısını açtı. Oynadığı diğer maçlarda da gollerini atmaya devam etti.  Galatasaray'a, Elazığspor'a, Spartak Moskova'ya ve Gaziantepspor'a birer gol atarak 6 resmi maçta 6 gol atmış oldu. Ama biz onu gollerinden çok inancı, takımı ateşlemesi ve harcadığı emek için sevdik. Kuyt'a olan güvenimiz ve inancımız tam. O da artık aileden biri. 3 sene boyunca onunla çok büyük işler başaracağız.


Yukarıdaki resim başka bir blogdan alınmıştır


Kuyt ve arkadaşları için bir sonra ki hedef Spartak Moskova. Evimizde turu atlayıp içteki ve dıştaki tüm düşmanlara karşı kesin zaferimizi ilan edeceğiz. Haydi Kuyt! Haydi çocuklar! Haydi büyük Fenerbahçe'nin büyük taraftarı!

21 Ağustos 2012 Salı

Vamos Bien

Eğer bir taraftar grubuna katılmam gerekseydi Vamos Bien'e katılırdım. Çünkü:
  • Vamos Bien’li eşitlikten yanadır, hayatın her alanında olduğu gibi tribünlerde de hiyerarşiye karşıdır. Vamos Bien’li sarı-lacivert renk aşkıyla örgütlenmiş bütün taraftar gruplarını kardeş olarak görür.
  • Vamos Bien’li adaletten yanadır, haksızlığa boyun eğmeyendir. İsyancıdır… Haram zaferler yerine helal üzüntüleri tercih edendir.
  • Vamos Bien’li paraya değil emeğe ve yeteneğe itibar eder. Bu nedenle en pahalı olanı değil en iyi performans sergileyeni sahada terini son damlasına kadar akıtanı tercih eder.
  • Vamos Bien’li yalan haberle, yaygarayla, kavga, gürültüyle prim yapmaya çalışan, çıkar odaklarıyla iş birliği halinde kulüplerin içini karıştıran ya da onları yönetmeye çalışan medyaya ve medya mensuplarına karşıdır.
  • Vamos Bien’li tribünde şiddete karşıdır. Futbolun dostça rekabet olduğunu bilen Vamos Bien’li, toplumun liselerden başlayıp her alanına yayılan şiddetin gerçek nedenlerine eğilmeyip her konuda “bir terör” başlığı yaratma meraklılarına karşı olduğu gibi gündelik hayatın şiddetini tribünlere taşımak isteyenlere de karşıdır.
  • Vamos Bien’li cinsiyetçiliğe karşıdır. Kadınların da en az erkekler kadar takımını destekleme hakkını kabul eder. Kadınları tribünden uzaklaştıran her tür eylemin ve söylemin karşısındadır. Bu nedenle kadınları ve eşcinselleri aşağılayan her tür küfürün edilmesine karşıdır.
    Vamos Bien’li ırkçılığa ve şovenizme karşıdır. Bu nedenle Türkiye’deki siyahi futbolcuların “Türkiye’de tribünlerde ırkçılık yok” yanılsamalarına, Diyarbakırspor ile yapılan her maçın Kürtleri, Trabzon ya da Karadeniz takımları ile yapılan maçların Lazları, Eskişehirspor ile yapılanların Tatarları, Fransız takımları ile yapılanların Ermenileri, Yunan takımları ile yapılanların Rumları aşağılama ve hakaret vesilesi olmasına karşıdır.
  • Vamos Bien’li yoksulların dışlanmasına, yıllarını tribünden Fenerbahçe’sini ya da kendi kulübünü izlemeye ayırmış on binlerin pahalı bilet politikalarıyla tribünlerin dışında bırakılmasına karşıdır. Aynı zamanda stada gelme olanağı bulamayan on binlerin kendi sevdikleri takımı paralı kanallar aracılığıyla seyretmek zorunda bırakılmasına da karşıdır. Vamos Bien’li bütün spor karşılaşmalarının kamuya açık kanallarda gösterilmesini savunur.
  • Vamos Bien’li “izleyici”, “seyirci” ya da “müşteri” olmaya karşıdır. Vamos Bien’li taraftardır ve taraftar kültürünü yaşatmak isteyen herkesin yanındadır. Bu nedenle Vamos Bien’li en önemli değer olarak gördüğü takım formasının üzerinde özel şirketlerin reklamının alınmasına karşıdır.
  • Vamos Bien’li sponsorluk adı altında takımının isminin başına, sonuna, ortasına özel şirket isimlerinin konulmasına karşıdır. Sponsorluktan elde edilecek gelirin kulüp yönetimi, taraftar iş birliği içinde farklı kaynaklar yaratılarak çözümlenmesi gerektiğini savunur.
  • Vamos Bien’li taraftarların stadı bayram yerine çevirdikleri, sevdikleri renkleri destekledikleri, kendilerini ifade ettikleri pankart ve bayrakların asılmasına engel olan ve bu alanları reklam panolarıyla dolduran mülki amirliklere, özel şirketlere ve yönetimlere karşıdır.
  • Vamos Bien’li stada bayrak sopası sokulmamasına, deplasman seyircisi olmanın eziyet olmasına, stada deplasman seyircisinin alınmamasına, deplasman seyircisine uygulanan fahiş bilet fiyatlarına, karşıdır.
  • Vamos Bien’li tribüne güvenlik gerekçesiyle giren ama daha büyük bir güvensizlik ortamı yaratan polisin copuna, kalkanına, biber gazına, gaz bombasına, silahına, kelepçesine, saldırgan tutumuna karşıdır.
  • Vamos Bien’li merkezi hükümetin, mülki amirliklerin, yerel yönetimlerin, özel sermayenin çeşitli şirket gruplarının kendi çıkarları doğrultusunda başta futbol olmak üzere sporu kullanmalarına karşıdır.
  • Vamos Bien’li hangi kulüp olursa olsun karaborsayı teşvik ve organize edenlere ya da kulüp yönetimleri içinde bu yolla iktidar arayanlara, bu nedenle tribünlerde desteklenen şovenist mafyatik örgütlenmelere karşıdır.
  • ÇÜNKÜ;
  • Vamos Bien enternasyonalisttir, sarı-lacivert renge gönül veren herkestir. Lefter Küçükandonyanis’dir, Can Bartu’dur, Karnik Aslanyan’dır, Didi’dir, Dadcu’dur, Rapaiç’dir, Revivo’dur, Rıdvan’dır, Aykut’tur, Pierre Van Hooijdonk’dur, Alex de Souza’dır, Tuncay’dır, Anelka’dır, Appiah’dır ve adlarını sayamadığımız onlarca kişidir. Bu futbolcular milliyetleriyle değil futbol ülkesinin insanları olmasıyla kalbimizde taht kurmuştur. Bu nedenle FENERBAHÇE Türktür, Lazdır, Kürttür, Çerkezdir, Ermenidir, Rumdur, Yahudidir, Brezilyalıdır, Sırptır, Bosnalıdır, İsveçlidir kısaca halkların kardeşliğidir!…
  • Vamos Bien’li özgürdür, kimseye itaat ve biat etmez! Özgür düşüncesiyle kararını verir. Bu nedenle Vamos Bien’li katılımcı demokrasiyi destekler. Her Fenerbahçe taraftarının kongre üyesi olmasının ve yönetime aday olmasının koşullarının yaratılmasını destekler.
  • Vamos Bien’li emekten yanadır. Türkiye’de futbolcuların sadece üç büyüklerde oynayanlardan ibaret olmadığını, çeşitli liglerde binlerce futbolcunun bu meslekten ekmek yediğini bilir. Bu nedenle bu futbolcuların menajerler ve kulüp yönetimlerinin elinde bir köle gibi kullanılmasına karşıdır. Vamos Bien’li bütün futbol emekçilerinin örgütleneceği bir sendikal yapıyı destekler. Profesyonel Futbolcular Derneği’nin aktif hale getirilip, gerçek anlamda futbolcuları temsil etmesi gerektiğini savunur.
  • Vamos Bien’li demokrattır. Spor aleminin taraftar, sporcu, teknik yönetim, idari yönetim olarak bir bütün olduğunu bilir. Bu nedenle başta milyonlarca liralık bir bütçeye sahip olan Futbol Federasyonu olmak üzere spor federasyonlarının siyaset, mafya ve çıkar gruplarının rant alanı olmasına karşıdır. Vamos Bien’li milyonlarca insanı ilgilendiren sporları yöneten federasyonların genel kurulunun spor dünyasının bileşenlerinin en demokratik biçimde temsiline imkan verilecek tarzda değişmesinden yanadır.
  • Vamos Bien’li çevreye duyarlıdır. Spor kompleksi ve kulüp yardımı adı altında şehrin halk ve kent sağlığı açısından en güzel yerlerinin (Seyrantepe, Riva vs.) spekülasyona açılmasına buraların birer rant alanı olmasına karşıdır. Vamos Bien’li doğa ile uyumlu yapılan spor mekanlarını destekler.
  • Vamos Bien’li sadece futbolun değil tüm diğer amatör sporların da desteklenmesinden yanadır.
  • Vamos Bien’li tüm toplumun spor yarışmalarını izleyebileceği olanakların yaratılmasının yanı sıra tüm toplumun spor yapabileceği ortam ve olanaklarının yaratılmasından yanadır.
  • Vamos Bien’li sporun milliyetçiliğin besleneceği bir ortam değil uluslararası kardeşliğin pekiştirileceği bir ortam olmasını savunur.


16 Ağustos 2012 Perşembe

Bu Yaz Fenerbahçe İçin Ne Yaptım?

Benim için yaz 21 Haziranda değil; kısa kollu tişört giydiğim zaman başlar. Yani Nisan sonu ya da Mayıs başı gibi.

25 Mayıs Cuma yer Çağlayan Adliyesi... İstanbul trafiğinde 45 dakikalık yolu 2,5 saatte alarak Çağlayan'a varıyorum. Otobüsten indiğimde karşımda ellerinde silahla bekleyen polisler... Silahlarını birazdan bize doğrulturlar mı diye düşünüyorum... Merdivenden çıkıyorum, hızlıca yürüyorum ve o kalabalığı görüyorum. Daha da hızlı yürüyorum... Polis üstümü arıyor... Hadi git diyor... Hemen tezahürat yapanların arasına karışıyorum beraber bağırıyoruz: "Aziz Başkan, Aziz Başkan oley".

O gün Aziz Başkan'ı serbest bırakmadılar.



21 Haziran Perşembe yer Şükrü Saraçoğlu Stadyumu... Bir elimle atkı sallıyorum diğer elimle hiç tanımadağım birinin omuzuna tutunuyorum düşmemek için. Uzakta Ali Yıldırım, Kuyt, Kuyt'ın eşi, Tercüman Samet stadı turlayarak geliyorlar. Ve o anda başlıyoruz: "Kuyt, Kuyt, Kuyt, Oley, Oley, Oley"...

Kuyt o gün bir kez daha anlamıştı nasıl büyük bir kulübe  geldiğini...




















29 Haziran Cuma yer Evim... Çağlayan'a gitmek için son hazırlıklarımı yapıyorum. Son bir kez internetten bakayım yeni bir gelişme var mı diyorum ve kararın 2 Temmuz'da verileceğini öğreniyorum. Çağlayan'a gitmek için 3 daha beklemem gerekecek.  

2 Temmuz Pazartesi yer Çağlayan Adliyesi... Uykusuz bir şekilde sabah uyandım ve Çağlayan'a gittim. Çağlayan'daki o "Fener" sesiyle kendime geldim. Sonra birkaç dakika içinde ben de o coşkuya dahil oldum. Bağırıyoruz, coşuyoruz, eğleniyoruz ama heyecanımızı bastıramıyoruz. Heyecanlıyız çünkü tam 365 gün sonra başkanımızı bırakacaklar mı yoksa bu oyuna devam edecekler mi bilmiyoruz. Duruşmaya 1 saat ara veriliyor. Pankartların oraya gidip oturuyorum. Güneş tam tepede. Yanıyorum. Bildiğiniz bronzlaşıyorum. Sonra avukatlar içeri alınacak diyor birisi. Kalkıp gidiyorum. Biz tekrar başlıyoruz marşlar söylemeye. Biranda herkes bağırmaya başlıyor 2 saniye sanki her şey duruyor benim için anlıyorum ki Aziz Başkanı bıraktılar. Sevinçten çıldırıyoruz. Ve kavuşma anı için Metris'in yolunu tutuyoruz.



2 Temmuz Pazartesi yer Çağlayan-Metris hattı... Metrobüse biniyoruz. Ve hayatımın en güzel yolculuğu başlıyor. Şarkılar, marşlar susmuyor. Daha da coşkulu bir şekilde devam ediyor. Metrobüs kalabalık... Metrobüs duruyor Edirnekapı Şehitliği'nde inip tramvaya biniyoruz. Yol bize tuhaf tuhaf bakan insanlarla dolu. Herkes birbirine "Maça mı gidiyor bunlar?" diye soruyor. Tramvay beklerken birisi çatpat atmaya başlıyor. Yolculuk bitene kadar atmaya devam ediyor. Tramvayda insanlar bize yine uzaylıymışız gibi bakmaya devam ediyor.

Tramvaya bir tane yaşlı teyze biniyor.  "çocuklar" diyor "ben de  Fenerbahçeliyim bir yer verin." herkes teyzeyi alkışlamaya başlıyor... "Fenerbahçeli olmasan da yer veririz" diyoruz...

"İ.ne Trabzon olamazsın şampiyon" diyerek Karadeniz Mahallesinden geçiyoruz ve Metrise varıyoruz.

2 Temmuz Pazartesi yer Metris... Yorgun ve uykusuzum... Çok kalabalık... Başkanı bekliyoruz... Yaklaşık 2 saatlik bir beklemenin ardından Başkan çıkıyor... Başkanın eli sıkabilmek için kalabalığa hiç düşünmeden dalıyorum. İnsanları ite ite arabaya yaklaşıyorum. Ben arabaya yaklaştığımda başkan içeri girmişti. Başkan çıktı ya başka hiçbir şey önemli değildi. Ve o günden bir resim...

   
8 Temmuz Pazar yer İstanbul-Düzce Topuk Yaylası... Sabah erkenden kalkıp Kadıköy Eski Salı Pazarı alanına gittik. 2 kuzenimle beraber Fenerbahçe aşkıyla Düzce'ye 4 saatlik bir yolculuk yapacaktık. 49 nolu otobüsün gelmesini bekliyorduk.


Saat 1 gibi yolculuk başladı. Bizim otobüsün taraftar otobüsü olduğunu kimse anlayamazdı. Bütün yolculuk boyunca Ankara havası dinledik. Topuk Yaylasına birkaç kilometre kala otobüs durdu. Geri kalan yolu yürüyerek çıkmamız lazımdı. Yağmur ve sis vardı. Hazırlıksız yakalanmıştık. Otobüsten inip yürüdük. Antrenman alanına vardığımızda her taraf çok kalabalıktı. Sanki Saraçoğlundaydık. Uzun uğraşlar sonucu futbolculara yaklaştık. O an da kuzenim kamerasıyla çektiğim bazı resimler.
































Daha sonra etrafı biraz inceleyip otobüse döndük. Sonra İstanbul'a yolculuk başladı.

Topuk Yaylası gerçekten harika bir yer. Aziz Yıldrım'ın Fenerbahçe'ye kazandırdığı en büyük tesislerden biri. Bir kez daha sağ ol, varol Aziz Yıldırım...

Topuk Yaylasından sonra Fenerbahçe'yle ilgili hiçbir organizasyona katılmadım. Ama yaz bitmeden son bir maça gitmek istiyorum. Fırsat bulursam Spartak Moskova maçına gitmeyi planlıyorum..